Son yıllarda dünya sahnesinde yaşanan gelişmeler, askeri güçlerin yeniden sıralanmasını zorunlu kılıyor. Özellikle Çin ve ABD arasında yükselen gerginlikler, sınır çatışmalarının ve askeri stratejilerin yeniden düşünülmesine neden oluyor. Bu iki süper güç arasındaki askeri karşılaştırma, sadece stratejik coğrafyalarda değil, aynı zamanda uluslararası politikanın geleceğinde de belirleyici bir rol oynamaktadır. Peki, bu iki devin askeri güçleri birbirleriyle nasıl karşılaştırılabilir? Hangi ordu daha baskın? İşte bu merak edilen sorulara cevap ararken, hem askeri kapasitelere hem de uluslararası ilişkilerin dinamiklerine daha yakından bakacağımız bir analiz sunuyoruz.
Çin Halk Ordusu ve ABD Silahlı Kuvvetleri, dünya genelindeki en büyük askeri güçler arasında yer almakta. Asker sayısı, teknoloji, eğitim ve bütçe olarak her iki ülkede de oldukça farklı dinamikler mevcut. 2023 itibarıyla Çin, yaklaşık 2 milyon aktif askeri personel bulundururken; ABD'nin aktif askeri personel sayısı 1.4 milyon civarında. Ancak, sadece sayı değil, aynı zamanda teknoloji ve donanım da belirleyici unsurlar arasında. ABD, son yıllarda önemli askeri harcamalar yaparak, teknolojik üstünlüğünü korumaya çalışıyor. Öte yandan, Çin de kendi İHA ve siber savaş kapasitelerini geliştirmiş durumda.
Çin’in askeri bütçesi, ABD’ninkinin dörtte üçü kadar; ancak bu durum göz ardı edilmemesi gereken bir noktadır. Neticede, Çin’in askeri harcamaları yıllık olarak yüzde 6 civarında artış göstermekte. Bu durum, Çin'in askeri gücünün özelleşmiş bir yapı üzerinde gelişmesini ve siber savaş dahil olmak üzere yeni nesil savaş stratejilerini uygulayabilme yeteneğini artırmaktadır. Bu da Çin’in hem siber alanda hem de konvansiyonel savaşta daha etkin olacağı anlamına geliyor.
Çin ve ABD arasında, Tayvan üzerindeki gerginlikten Güney Çin Denizi’ne kadar birçok stratejik alanda çatışmalar yaşanmakta. Tayvan ve çevresindeki sular, ABD’nin askeri varlığı açısından kritik öneme sahip. Dönem dönem yaşanan zaman zaman ‘tartışmalı’ askeri tatbikatlar, bu durumun bir göstergesi. Çin, burada askeri gücünü artırarak, uluslararası sular üzerindeki hak iddialarını pekiştirmeyi hedefliyor. Buna karşılık, ABD de bölgedeki müttefikleriyle iş birliği yaparak, askeri varlığını artırma çabasına devam etmekte.
Güney Çin Denizi, petrol ve doğal gaz kaynakları açısından oldukça zengin bir alan. Buradaki hem Çin hem de ABD’nin askeri varlığı, yalnızca kontrol mücadelesi değil, aynı zamanda ekonomik çıkarlar açısından da kritik. Bu nedenle, sınır çatışmaları hem jeopolitik hem de ekonomik çerçevede büyük bir öneme sahip. Çatışmaların kapsamı ise sadece askeri eylemlerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda diplomatik ilişkiler ve ticaret üzerinden de kendini göstermekte. Bu durum, uluslararası dengeleri etkileyen karmaşık bir tablo oluşturuyor.
Sonuç olarak, iki süper güç arasındaki gerginlikler devam ederken, askeri güçlerin karşılaştırılması önem kazanıyor. Çin ve ABD’nin farklı stratejileri, sınır çatışmaları ve askeri kapasite dinamikleri, dünya genelinde olduğu kadar bölgesel güç dengelerini de değiştirebilecek potansiyele sahip. Gelişmeler ışığında, her iki ordunun da stratejik hamleleri ve bu hamlelerin sonuçları, uluslararası barış ve güvenliği büyük ölçüde etkileyebilir. Bu noktada, geleceğin nasıl şekilleneceği ve hangi stratejik önceliklerin belirleyici olacağı, uluslararası gündemdeki en önemli soru işaretleri arasında yer almakta.
Uluslararası toplumun gözleri, bu gerginliklerin nasıl sonuçlanacağına çevrilirken, uzmanlar da tarafların askeri kapasitelerini, stratejik hamlelerini ve buna bağlı olarak uluslararası ilişkiler üzerindeki etkilerini yakından takip ediyor. Özellikle Asya-Pasifik hattında yaşanan gelişmeler, ilerleyen dönemde dünya dinamiklerini etkileyecek kritik bir eşik olma özelliğine sahip. Doğalgaz ve petrol gibi enerji kaynaklarının kontrolü, askeri tatbikatlar ve diplomatik ilişkiler, bu dinamiklerin içinde önemli bir yer tutacaktır.